AÇILIŞ KONUŞMASI

Okuma Süresi: 14 dakika
A+
A-
AÇILIŞ KONUŞMASI

NAFİZ ÜNLÜYURT (Hacı Bektaşi Veli Kültür Derneği Başkanı)- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Sayın Güldal Mumucu Hanımefendi, Sayın Valim, Isparta Milletvekili sayın Ali Haydar Öner, Sayın Belediye Başkanımız, eski Kültür Bakanımız sayın Fikri Sağlar, Nevşehir eski Milletvekili sayın Mehmet Elkatmış, Alevi Bektaşi Federasyonu Başkan Yardımcısı sayın Necdet Saraç, siyasi partilerin il ve ilçe örgüt başkanları, çevre ilçelerden gelen konuklar, sevgili Hacıbektaşlılar; Hacı Bektaşi Veli Kültür Derneği adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

Değerli konuklar, Hacı Bektaşi Veli Kültür Derneği yeni bir çalışma ile bir kez daha karşınızda. Usta gazeteci, araştırmacı-yazar Uğur Mumcu anısına düzenlediğimiz bu çalışmaya hoş geldiniz. (Alkışlar)

Uğur Mumcu ülkemizin yetiştirdiği ender insanlardan biri, büyük bir kişilik. Aramızdan ayrılalı bunca yıl olduğu halde, hâlâ yeri doldurulamamış bir değer. Uğur Mumcu’lar kolay gelmiyor, kolay yetişmiyor da. Keşke yaşanılan bu zor günlerde, aramızda olsaydı, ondan ve de yazılarından güç alabilseydik, bu gün daha sağlıklı düşünebilir daha doğru kararlara varabilirdik belki de…

Değerli konuklar, benim kuşağım, benim yaşımdaki insanlar bu ülkede çok şeyler gördü, çok şeyler yaşadı. Ben tek parti yönetiminin sürdüğü yılları pek hatırlamıyorum, daha çocuktum, ama çok partili hayattan sonra Türkiye’de olup biten olayları, biraz da merakım nedeniyle hep izledim, inceledim, okudum, yazdım. 1950’li yılların son yıllarında, 57-58’deki o sıkıntılı dönemi çok iyi biliyorum. 1960 27 Mayıs ihtilalini çok iyi hatırlıyorum. 1960 ihtilalini ve de o yıllardaki heyecanı ben de yaşdım…27.Mayısın en büyük armağanı, 1961 Anayasası olmuştur.

1961 Anayasasıyla Türkiye’de gerçekten bir özgürlük sürece başlamıştır. Türkiye insanı o güne kadar, o yıllara kadar duymadığı, görmediği olayları o süreçte yaşamaya başlamıştır. Bilenleriniz vardır kuşkusuz, 1961 yılının sonunda Yön Dergisi diye bir dergi çıktı Türkiye’de. O dergiyle birlikte çok şeyler gün yüzüne çıkmaya başladı. Ben başta İlhan Selçuk olmak üzere birçok değerleri hep o dergide tanıdım, Nazım’ı o dergiyle birlikte bildim, Ruhi Su’yu o yıllarda dinledim. Kimler yoktu ki o derginin yazarları içerisinde. Uğur Mumcu’nun adını da ilk kez o Yön Dergisinde tanıdım.

ABD ile yapılan ikili anlaşmaları ülkemizdeki üstleri hep o yıllarda öğrendi insanımız…

1940’lı yıllarda Türkiye genelinde başlatılan eğitim seferberliğinin ürünleri, 1960’lı yıllarda alınmaya başlamıştı. Yaşar Kemal’ler, Fakir Baykurt’lar, Kemal Türkler’ler, İlhan Selçuk’lar, Dursun Akçam’lar hep o yıllarda gün yüzüne çıktı. Ben Ruhi Su’nun türkülerini o yıllarda dinledim, Mahsuni’yi o yıllarda tanıdım, İhsani’yi o yıllarda tanıdım. İlhan Selçuk’u, Çetin Altan’ı, İlhami Soysal’ı o yıllarda okumaya başladım. O yıllar öyle güzeldi ki. Üniversite öğrencisinden tutun da, öğretmenine kadar, parti örgütlerine kadar herkes hiçbir amaç, hiçbir çıkar gözetmeden, ülke yararına, ülkenin bağımsızlığı için, Anadolu insanının sömürüden kurtarılması için seferberdi, herkes seferber olmuştu.

Ben belediye başkanı olacağım, ben milletvekili olacağım, ben delege olacağım kavgası, dövüşü yoktu o yıllarda. Ben bu ülkeye nasıl hizmet edebilirim, ben bu insanları nasıl bilinçlendirebilirim kavgası vardı. Ben o kavgaların içinde büyüdüm, yaşadım, bilincime o yıllarda eriştim, çok güzel insanlarla da tanıştım o yıllarda. Sol düşüncenin, özgür düşüncenin, Atatürkçü düşüncenin en zirveye çıktığı yıllardı, ama onlar çok görüldü.

O bilinç, o birliktelik yok olsun diye neler yapılmadı ne tezgahlar kurulmadı ki, araya nifaklar sokuldu. Komünizmle mücadele dernekleri kuruldu, ülkücü kesim beslendi, devrimci gençliğin karşısına başka gençlik kuruluşları çıkarıldı. Kavga-dövüş dönemi başlatıldı, herkes birbirine girdi… ve bu sol hareketin parçalanma süreci ve 12 Mart darbesi anayasanın değiştririlmesi ara dönemler, baskı ve zulüm…

Sonra 12 Eylül’e giden süreç… Abdi İpekçi’nin, Kemal Türkler’in öldürülmesi, arkasından Nevşehir İl Başkanının hunharca, göz göre göre katledilişi. Bunların yanında sayısız faili meçhul cinayetler… ve 12 Eylül…

Değerli konuklar, 12 Eylül gerçek zulmün yaşandığı zulüm yılları olarak tarihe geçti… Darbe Anayasası… Özal dönemi, rejimin ekseninden kaymaya başladığı yıllar. Demirel  ve Çillerli, Mesut Yılmazlı ne olduğu belirsiz yıllar…Güneydoğu da ateşin yükselişi… Sivas Madımak faciası…Şimdi de Ak Partili yıllar… Kurunun yanında yaşın da yandığı Silivri, gelinen sürecin son noktasıdı…

Onunla da kalınmadı, çok incitici ve de çok tehlikeli gelişmeleri birlikte yaşıyoruz günümüzde hep birlikte. İnançlı bir nesil yetiştirme dönemi… Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin ayet olmadığı sözleri. çok tehlikeli söylemler. Bu söylemler Türkiye’yi çok kötü yerlere götürebilir.

Değerli konuklar, tüm bunları söylerken şunu da söylemek zorundayım. Hep başkalarını suçlayarak işin içinden çıkamayız. Bu sürecin bu duruma gelmesinde, Türkiye’nin bu hale gelmesinde kişi olarak, kurum olarak, siyasetçi olarak hepimizin vebali var. Hiçbirimiz görevlerimizi yapamadık. Önce kızıyordum Süheyl Batum’a, şimdi ben doğru olduğuna inanıyorum. Gerçekten de hepimiz kâğıttan kaplanmışız, gerçek öyleymiş. O inanç içimizden gitmiş, yok olmuşuz, teslim olmuşuz.

Bu iş bu şekilde yürümez sevgili arkadaşlar, bu şekilde olmaz. Bir araya gelmek zorundayız, birlik olmak zorundayız, güç olmak zorundayız. Ankara’ya bakıyoruz, ne görüyoruz? Birbiriyle didişen dostlarımızı, arkadaşlarımızı görüyoruz, bu bize acı veriyor. Açık söylüyorum ben partici filan değilim, herhangi bir partiye üyel değilim, ama Atatürkçü düşüncenin savunucusu bugün hâlâ CHP, Cumhuriyet Halk Partisi. Fethedilmeden, zapt edilmeyen tek kale Cumhuriyet Halk Partisi, o kaleye bakıyoruz, memnun musunuz?

Burada Sayın Milletvekilime söylüyorum: Sayın Milletvekilim lütfen kendinize geliniz, birbirinizle uğraşmayınız, çok büyük sorumluluk taşıyorsunuz, lütfen bu sorumluluğunuzu yerine getiriniz. (Alkışlar)

Değerli Hacıbektaşlılar, sözü fazla uzatmak istemiyorum, arkadaşlarımız konuşacaklar, sizi bu konularda çok daha ayrıntılı bilgilendirecekler. Ben önce bu etkinliğin düzenlenmesinde, bu güzelliğin yaşanmasında gerçekten büyük katkısı olan Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Onun desteği ve onun yardımlarıyla bu etkinliği düzenledik. O destek verilmeseydi, belki de bu etkinlik yapılmazdı. Yine Sayın Güldal Mumcu’ya çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Bizi onurlandırdılar, derneğimizi onurlandırdılar, Hacıbektaş’ımızı onurlandırdılar, kendisine çok teşekkür ediyorum. Yine Sayın Milletvekilimiz Sayın Ali Haydar Öner’e teşekkür ediyorum. Onun gelmesi bizim için çok önemliydi. Hatırımızı kırmadı geldi, sağ olsun, teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar)

Bu oturduğumuz binanın yapılmasında büyük emeği olan, temelini atan, harcını koyan eski Kültür Bakanımız Sayın Fikri Sağlar’a teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

Belki de bu emek harcadığı binanın içerisine ilk defa girmiştir bilemiyorum, ilk defa bu binada konuşacaktır. Kendisine tüm Hacıbektaş insanı adına teşekkür ediyorum. Yaptığı hizmetler için, Hacıbektaş’a verdiği destek için. İnşallah bundan sonraki süreçte yine önemli görevlere gelir, Hacıbektaş’ımız da çok daha değerli, çok daha önemli hizmetlerde bulunur, temennimiz o.

Nevşehir eski Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış’a teşekkür ediyorum. Dört dönem milletvekilliği yapmış, ama adı hiçbir şaibeye karışmamış, çok önemli. Kendisi teklifimizi kabul etti geldiler, teşekkürlerimi sunuyorum Sayın Elkatmış. (Alkışlar)

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkan Yardımcısı Necdet Saraç’a teşekkür ediyorum. Geldiler, katkı verdiler, katkı sağladılar. Sayın Belediye Başkanımıza teşekkür ediyorum. Herhalde bir şeyler olacak, bir başlangıç yapıyoruz. Bunun sürmesini, devam etmesini ben gönülden istiyorum. İnşallah bu süreç, bu birliktelik bundan sonra da devam eder.

Yine bu birlikteliği sağlayan –başa dönüyorum- Sayın Güldal Mumcu’ya ve Ali Haydar Beye de bu konuda gösterdikleri duyarlılık için teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

En büyük teşekkürüm Hacıbektaş insanına. Hacıbektaş sıradan bir ilçe değil, Hacıbektaş’ın insanı da sıradan insanlar değil. Ben bu insanlarla çok zor günler yaşadım. Onların verdiği cesaretle, onların gösterdiği birliktelikle, onların verdiği moralle o zorlukları aştık o yıllarda. 70’li yıllarda, 80 öncesi yıllarda belediye başkanlığı yapmak kolay değildi. O zorlukları, o dövüş-kavganın içerisinde o zorlukları Hacıbektaş halkının duyarlılığı sayesinde aşabildik, birlikteliği sayesinde aşabildik. Onlara çok şey borçluyum, bu günde aynı birlik ve beraberliği cümle aleme gösterme durumundayız…

Değerli Hacıbektaşlılar, Hacıbektaş ilçesi sadece Hacıbektaş insanının değil, milyonlarca alevi insanının da göz koyduğu bir yer, göz diktiği bir yer, onların da ilçesi, onların da memleketi. Öyle olunca Hacıbektaş’ın çok daha güzel bir konumda olması gerekir. Hacıbektaş bugün hak ettiği yerde değil, bunu açık söylüyorum, Hacıbektaş hak ettiği yerde değil. Hacıbektaş çok daha değişik yerlerde olması gerekirdi bugün, ama değil, bunun acısını yaşıyoruz.

Saygı değer Hacıbektaşlılar, bu günleri aşmanın  yolu bir ve beraber olmaktan geçiyor…  Derneğiyle, belediyesiyle, halkıyla, siyasi parti örgütleriyle, sivil toplum örgütleriyle bir olmak, beraber olmak zorundayız. Birbirimizle kavga ederek bir yerlere varamayız, varılmıyor. Artık bunu görmek zorundayız. (Alkışlar)

Hacıbektaş’ın çarşısında gezerken, sokağında dolaşırken birbirimize selam vermek zorundayız, birbirimizin gönlünü alma durumundayız. Bizim kültürümüz böyle olmamızı gerektirir. Yaşayan en eski belediye başkanı olarak, bu duygularla hepinizi bir ve beraber olmaya çağırıyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyor, misafirlere yeniden hoş geldiniz diyorum. Çok teşekkür ediyorum hepinize de…