LAF LAFI AÇAR

Okuma Süresi: 7 dakika
A+
A-
LAF LAFI AÇAR

Ali Rıza Aydın

Arkadaşlar,
“Yunus Emre’den beri hatta Ahmet Yesevi’den beri, Alevi edebiyatın edebiyat dili Türkçedir” dediğim için tepkiler gelir diye bu gün bu konuyu düşündüm.

Yunus, şiirinin birinde 707 tarihini düşmüş; bu Miladı takvime göre 1308 yılına denk geliyor.

Yunus’un 40 yaşından Sonra dilinin açılıp deyişler söylediği, bu deyişini de olgun bir çağında mesela 68 yaşında yazdığını düşünürsek Yunus’un Babayi Hurucunun yaşandığı 1239-1240 yıllarında doğduğunu düşüne biliriz.

O zaman, Yunus’un, Urum Diyarı denilen Anadolu’da doğan nesilden olduğunu kabul edebiliriz.

Şimdi Yunus Emre’nin yaşadığı 1200 ile 1240 yıllarının edebiyat dilini, şiir dünyasını düşünüp, Yunus’un başını çektiği edebiyat dünyasını düşünerek, görüşümüzü geliştirebiliriz.

Şiirin en büyük üstatlarından olan Ömer Hayyam, 1048 ile 1131 yılları arasında yaşamış.

1165 ile 1240 arasında yaşamış olan İbni Arabi de Anadolu’da çok etkili olmuş bir şahsiyet.

İbni Arabi her anlamda çok etkili.

“Mevlana Celalettin Belhli” diyede anılan Mevlana 1207’de Belhte doğup, 1273’de Konya’da ölüyor.

Mevlana ile Ömer Hayyam Farsça yazıyorlar; ibni Arabinin kullandığı dil ne bilmiyorum ama Türkçe olmadığı kesin.

Mevlana’nın oğlu, Türkçe için, bu dil gelişmemiş, ilkel bir dil, benim vermek isteğim mana bu dille anlatılamaz diyor; Türkçeyi böyle küçümsüyor. Bu durumu Aşık Paşa yakınarak şöyle anlatıyor:

“Türk diline kimsene bakmaz idi
Türklere hergiz gönül akmaz idi
Türk dahı bilmez idi bu dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri.”

O çağda Aşık Paşanın dediği gibi Türkçeye kimse değer vermiyor.

İşte böylesi bir süreçte, Alevi Edebiyatı, Yunus’tan beri hatta 1050’de ölen Şiraz’lı Baba Kuhi’den, 1166’da ölen Ahmet Yesevi’den beri Türkçe yapılıyor.

Niye?

Soru çeveptan önemlidir derler.

Bu soruyu burada böyle sormam önemli ama cevabını verende önemli bir iş başarmış olur.

Niye?

Alevi Edebiyatının temelini Yunus Emre attı, kurucusu Kaygusuz Abdal diye bilinir; A. Gölpınarlı böyle diyor. Alevi Edebiyatının kurucusu sayılan Kaygusuz Abdal, Kasrül Ayin Dergahını, Memlüklü Devletinin baş şehri olan Kahire yakınlarında ki Mukaddem Dağı üzerinde kuruyor; Mezarı Mukaddem Dağı üzerindeki bir mağarada olduğu için Mısırda “El Mağrabi” diye tanınıyormuş.

Pir Sultan bir deyişinde:
“Hazreti Şahın avazı
Turna derler bir kuştadır
Asası Nil Deryasında
Hırkası bir Derviştedir” diyor. Pir Sultanın bu deyişin de Kaygusuz ABDAL’ın dergahını kasdettiğini sanıyorum.

Dergahını Mısır’da kuran, daha çokta orada yalayan Kaygusuz Abdal, deyişlerini Türkçe yazıyor; hatta bir deyişinde Cebrail ile Adem Peygamberin Türkçe konuşarak anlaşabildiklerini söylüyor.

Kaygusuz ABDAL ile çağdaş olan Nesimi, 1417’de Bağdat’ta derisi yüzülüp, vücudu parçalara bölünerek katlediliyor. Fuzuli de oralarda yaşıyor, 1556’da ölüyor ama şiirlerini Türkçe yazıyorlar.

Fuzuli, Kerbela katliamını ilk defa Türkçe yazan kişi olacağı için Hakktan diline kuvvet vermesi için, dilek diliyor.

Yemini, O zamanlar Bulgaristan sınırlarında olan Kızıldeli (Seyit Ali Sultan) Dergahında, 1519’da yazdığı kitabını, Türkçe olarak yazıyor. Hatta diyor ki, “ben bu kitabı Şeyh Rukneddin’in Farsça kitabından şerh ettim” yani anlattım – çevirdim diyor.

Şah İsmail’se, bu günkü İran coğrafyasında yaşayan bir hükümdar olarak, hiçbir baskı altında kalmadan deyişlerini Türkçe yazıyor. Kısaca söylersem bu geleneği takip eden, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Aşık Veli, Agahi, Sıdkı Baba, Aşık Veysel gibi bütün aşıklar da deyiş denen şiirlerini Türkçe denilen bu dille yazıyorlar.

Niye?

Benim aklıma iki neden geliyor:

1- Bu aşıkların deyişleri ile ulaşıp, etkilemek istedikleri halk kitlesi Türkmenlerdi, bunun için bunlar deyişlerini (şiirlerini) Türkmenlerin anlayacağı dille Türkçe yazdılar.

2- Türkçe şiir yazmaya çok uygun bir dil olduğu için de, bu aşıklar şiirlerini Türkçe ile yazmış olabileler. 2008 yıllının Aralık ayında, Maraş Katlımanın otuzuncu yılında anılacağı, toplantıda konuşmak için Londra’ya davet edilmiştim. Bu anmaya Aşık Emekçi de davet edildiği için, değerli ozanımızla birkaç kez birlikte olup konuşma şansım oldu.

Şimdi Ozan Emekçi hatırlar mı bilmiyorum ama o zaman bana bu konuda demişti ki, “Benim ana dilim Kürtçe, Almancayı’da çok iyi biliyorum ama Türkülerimi, şiirlerimi Türkçe yazıp söylüyorum, çünkü bu dil türkü söylemeye de şiir yazmaya da çok daha uygun bir dil” demişti. Bu söylediklerini o unuttu mu bilmiyorum ama ben hiç unutmadım.

Alevi Edebiyatının dilinin Türkçe olmuş olmasının nedenini düşünüp cevabını veren kişi bence önemli bir iş başarmış olacak. Bu Mandeleyev tablosunda ki eksik olan elementin yerini gösterip, cevabını bilmemek gibi bir şey- bir soru.

Ben bu konu da bu kadar yazabiliyorum

Aşk ile

Ali Rıza Aydın
28 Temmuz 2019
Kaymak Köyü